30 Kasım 2024 Cumartesi
Çevremiz
bizi var eden gereçek ya da biz insanlar çevremizi var eden düşünen
canlılarız.
Her gün zamana karşı yarışıyoruz.
Ve yaşarken çevremizi yaratıyor, bir yandan sürekli üretiyor,
diğer yandan da zamanın bizden sürekli birşeylerin eksiltip, tükettiği, aldığı
gibi, biz de ürettiklerimizden yükselen eğriyle sürekli
tüketiyoruz.
Üretim
metotları, iktisat, ekonomi çevreleri insanların tüketmesi için durmadan
piyasaya yeni ürünler, teknolojik materyaller ve mekanik ürünler arz ediyor.
Arzın çeşitliliği kalitesi cazibesi, talebin iştahını kabartıyor
ve bu döngü mutamadiyen kendini yeniliyerek yükselen bir ivmeyle
devam ediyor.
Eğer,
talep cephesinde gözle görünür bir yavaşlama söz konusu olması durumunda,
arzın bütün yapısı “adeta kalp ritmini ”
bozuluyor, daha doğrusu piyasa kalp krizi geçirmiş kabul ediliyor.
Piyasanın bu kontrolsüz merhalesinde anlıyoruz ki,
arzın denetimi ya hiç yok ya da denetim mekanizması gelişmiş
değil.
Bundan
şunu okuyoruz,
ekonomi pramitini ayakta tutan bütün dinamiklerin,
talebin yarattığı tüketim ivmesine bağlı olduğunu.
Demek
oluyor ki, insanlık sürekli tüketmek durumunda.
Aksi halde, işsizlik, aşsızşık, barınaksız kalınacak
parodoksu insanların bilinç altında yitirilmeksizin
depreşmekte, acaba…?
Ekoloji, canlı çeşitliliği ve buna insan da dahil olmak üzere, yaşam alarm veriyor..
Eğer, çalışan üreten insanların gelirleri asgari ve daha üzeri artış göstermesi durumunda, bu duruma bağlı tüketim eğrisininde paralellik göstereceği açık.
Bu şu demek;
Tüketim,
arzı güçlü bir şekilde artıracak.
Ekolojiyi, canlılığı yok eden üretim metotları,
tüketim esnasında ve tüketim maddelerinin geri dönüşümünde de doğayı, insanı,
suyu, toprağı, havayı, denizleri ve gökyüzünü, her şeyi kirletmeye
değersizleştirmeye devam edecek.
Bu durumu bilmeyenimiz yok.
Tavsiye ya da telkinde bulunmayacağım. İnsanın kendisini çevresel etkenlere, ve daha çok kendisine karşı koruyacak yeteneğinin olduğuna inanıyorum, hayır inanmak değil insanda böyle bir yetenek gerektiğinden fazla var.
°°°°
Siyanürlü ölüm…
Siyanürlü
ölüm haberi önce İstanbuldan, ardından Antalya’dan geldi.
Doğrusu üzüldük, insanlığımızdan utandık.
İlgili cevre değil, millet olarak hepimiz ilgili çevreyiz.
Bu ve benzeri hadislerde millet olarak, toplum ve birey olarak
mesuluz.
Çevremize karşı, bize arz edilenlerin dışında kendi taleplerimizi özelleştirerek duyarlılık göstermeliyiz.
Geçtiğimiz günlerde Amsterdam’da yaşayan kuzenim, bir şey anlattı.
Dediki,
”
bizim işyerinin yanında bir Hollandalı orta yaşlı bir insan vardı.
Bir gün, adamı hiç iyi görmedim. Ona yönelip, nedir durumun, sen
hiç iyi değilsin. Bak bir ihtiyacın, yapabileceğimiz bir şey varsa lütfen söyle
yardımcı olalım” dedim.
Hollandalı insan, kuzenime, ” sen, siz nasıl biliyorsunuz, nasıl anladın. Evet doğru söylüyorsun ben hiç iyi değilim ancak, senin yapabileceğin bir şey yok, teşekkür ederim” demiş.
Aradan bir kaç gün sonra kuzenim, o insanın intihar ederek yaşamını sonlandırdığı haberini almış.
E- insan olmanın mesuliyeti yüksek, sorumluluğu ağır.
Ancak,
bu sorumluluk insana arz edilene karşı, insanın taleplerini bireyselleştirdiği,
özelleştirdiği sürece, insan özgürleşir,
arz edilenin bağımlılığından kendisini ve çevresini koruma
cesareti kazanır…